Serna Cafe


Adımların adımları takip ettiği, her adımın bir adım daha ileri götürdüğü anlarda başladı benim yolculuğum. Bir adım, bir adım daha ilerlerken aldığım yollar taşıdı beni gitmek istediğim yere ya da gitmeyi hayal ettiğim uzak, çok uzak yabancı ellere. Nereye gittiğimi bilmeden attım adımlarımı kimi zaman, adımlamak için adımladım ve adımlayarak ilerledim. Uzaklaştıkça artan özlemlerim, nerdeyim sorusunu anlamama çalıştığım bulunma haline alıştırdı farkına vardırmadan. İlkleri adımlarım heyecan vermeye başlamıştı belki ama, ilerlerken birbirine benzer attığım onca adımlar oldukça fazlalaştı ki, alışmaya başladığım adımlarla ilerlemeye devam etmeye başladım bu defa. Geldiğim yeri hatırlıyorum ama nerden nereye geldiğimi düşündükçe de, etrafıma bakmaktan alıkoyamıyorum kendimi. Biran durup bakındıktan hemen sonrada, acele etmek için ikna etmeye başlıyorum kendimi, daha yürüyecek çok yolumuz var.

Denize paralel yolların tam ortasında tamamlandı benim yolculuğum. Devam ederken unuttum adımlarımı, rafa kaldırdım düşlerimi ve ilerlemeye devam ettim sadece. Uzunca bir süre böyle devam etti bu. Arkadaşlıklarım oldu, uğruna en kıymet verdiğim ne varsa düşünmeden harcayabileceğim türden arkadaşlıklarım. Aşklarım oldu, yüzümde bir aile tebessümünü fazlasıyla yaşatabilcek aşklarım ve hiç birini yaşama fırsatı vermeden düşledim, bir bir idam sehpasında sandalyelerine tekme atarken anladım, uzaktan sevmenin de aşk demek olduğunu. Ne istediysem yaşadım, ne düşlediysem yaptım ve neyi istediysem aldım, fırtınaları içimi kopartan hırçınlıklarıyla doluydu hepsi ama, boğazıma kadar da mutluluğa battım. Bir şehirden bir diğerine gidip geldim, her gidişim bir olay her gelişim bir konu oluverdi zamanla. Yerimden kımıldamasam da uzaklaşmaya, uzaklığım artıkça da kendim gibi olmaktan ayrı kalmaya başladım zamanla. Yok yerden nefesime bir duman dikildi, çekip gitmeyi de bilmedi. Yalnız olduğum, kimse olmasın istediğim anlarımda iki parmağımdan sıkı sıkıya tuttu, bırakmadı. Ne yaptığımı, ne yapmaya çalıştığımı ya da neden yaptığımı düşünmeden çabaladım, çabalarken de ilerledim ve yorgunluğumu yaşadığım, akşam olupta dinlendiğim bir evim oldu zamanla, Serna Cafe..

Surat astığı ne varsa evde bırakıp gelenlerin, seslerin ezgilere karıştığı bir yerde nöbete durdum uzunca bir süre. Üç beş gece nöbetinde tek bir ses dahi duymadım, sesim soluğuma karıştı, uykusuz kaldım. Güneşimi özlerken benden çay isteyen herkese küfrettim, anlamsız gelen yudumlar beni benden dört kilometre uzaklaştırdı. Tek yönlü bir yoldu benimkisi, ya durup dinlenecektim ya da devam edecektim. Ayağımı gazdan hiç çekmedim, hızlandıkça da bilmediğim görmediğim, yaşamadığım, hayatların tam ortasında buldum kendimi. Yolumun uzun olduğunu o an anladım. Üstümde biriken yaşanmış hayatlar, her seferinde başka bir beni katladı, yükseldim. Kat kat biriken yükseklerden düştüm, bir başkasının yerine geçtiğimde. En az biriken yollar kadar uzak özlemleri sahiplerine verirken yaya kaldım. Bana ait ne varsa hepsinin bandrolü açılmamış, beni beklemekten ağaç olmuş, meyve vermeye başlamadan bir yolculuk daha başlamış, heveslerim kursağımda birikmiş.. Bir yudum mutluluk için kapısını çaldığım kimselerse soğuk bir suyun bana daha iyi geleceğini anlatıp durdular. Sustum, her zamankinden farksız dinledim, gözlemledim ama para etmedi, gördüklerini anlattılar, rahat olmadığım sonucuna varıp rahatsız ettiler..

Sonunu bildiğim yollarımı kendim çizdim ve sonu gözüken yollarda kılavuza gerek duymadım. O zaman anladım ki, benden istenen kahvelerin tadı gerçekten de, yapımındaki sütün, kahvenin birarda bulunduğunda bir isteğin karşılığı olabiliyormuş. Köpüğünü yudumlarken, insanların ellerimin sağlığını gülen gözlerinde gördüm. Bir emek bir teşekkürle sahipsiz bırakılmıyorsa eğer, zahmetin anlamsızlığını, insanların mutluluğundan sağlanan geçimle karnımı doyurduğum da anladım. Saat on bir dediğinde kapadım kapılarımı, bütün ışıkları kapadım, her şeyi ve kendimi yerli yerine koydum, bütün ışıkları yeniden yaktım, aydınlık bir yolda ilerlerken hayatı, hayalleri, aşkları, arkadaşlıkları görebilmek için..

Kendi yağında kavrulan ellerim, ellerini bırakmasın diye...

Sen Benim Hiçbir Şeyimsin


Sen benim hiçbir şeyimsin

Yazdıklarımdan çok daha az

Hiç kimse misin bilmem ki nesin

Lüzumundan fazla beyaz

Sen benim hiçbir şeyimsin

Varlığın yokluğun anlaşılmaz

Galiba eski liman üzerindesin

Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak

Dudaklarınla cama çizdiğin

En fazla sonbahar otellerinde

Üniversiteli bir kız uykusu bulmak

Yalnızlığı öldüresiye çirkin

Sabaha karşı öldüresiye korkak

Kulağı çabucak telefon zillerinde

Sen benim hiçbir şeyimsin

Hiçbir sevişmek yaşamışlığım

Henüz boş bir roman sahifesinde

Hiç kimse misin bilmem ki nesin

Ne çok çığlıkların silemediği

Zaten yok bir tren penceresinde

Sen benim hiçbir şeyimsin

Yabancı bir şarkı gibi yarım

Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak

Hiç kimse misin bilmem ki nesin

Uykumun arasında çağırdığım

Çocukluk sesimle ağlayarak

Sen benim hiçbir şeyimsin


Atilla İLHAN

Beş Dakika Mola

Akıp giden zamandan artan bir şey yok, biraz biraz ömrümüz azalıyor sadece, bir de hayallerimiz.. hayalle gerçeği karıştıramadığım zamanlarımın bir köşesinde az soluklanıyorum, epey yol almışım fakat biraz yoldan sapmışım, bu saatten sonrada geri dönmekte olmaz, bir kere başladığım bu yolculuğu tamamlamam lazım, elbette biten her yolculuğum yeni yolculukların habercisi, yeter bu kadar dinlenmek, kalkıp gitme vakti..

Uzun uzun anlatıp sadece yazarak çözüme ulaşmak istediğim bir çanta dolusu soru işareti var kafamda, hepsini yeniden başlatıp oturumunu kapamak istediğim yarı cevaplanmış yarı boş bırakılmış sorular var.. hepsinin neden ve sonucunu yazmak istiyorum, çünkü belki diyorum bu sayede hepsinden kurtulup yerine yenilerinin gelmesine olanak verebilirim.. ilk defa yapmıyorum bunu, daha öncede bir kaç deneyimim oldu, sildim sonra yerine yine aynını koydum yani kendimi yormaktan başka bir şey yapmadım ve yoruldum.. aynı hatayı yapmayacağımdan eminim artık, çünkü o kadar tanıdık gelmeye başlıyor ki olup bitenler "ben bunu biyerlerden hatırlıyorum" dediğimde sadece gülüyorum kendime ve ne acıdır bir insanın kendine gülmesi..

Unutmuyorsam hiçbir şeyi, her tarafım dünün bugünün izleriyle doluysa eğer paylaştığımdandır veyahutta kendimden bir şeyler verebildiğimdendir.. bugünlerde unutmak istediklerim sıkıyor canımı, yaşadım ama insanı pişmanlığına sürüklemek isteyen yaşantılarım oldu, her ne kadar yaşadıklarından bir şeyler öğrense de insan zor oluyor, çok zor.. bu defa kimsenin seni düşünmesine izin vermek istemiyorsun, kendini fazlasıyla düşünen bir sen bu kez daha güçlü.. anlatmaya başladığım vakit aklım dağılıyor, bir maymun iştahlılığı beni yazmak istediklerimin dalına budağına çalıyor ve ben bu yere bere içinde bir şeyleri anlatamıyorum, bildiğim bütün kelimeleri yerli yerine koymak vardı ama bir durgunluktur sarıyor her bir yanımı, susuyorum.. benim bile duymakta zorlandığım konuşmalarım oluyor, farklı tabirle "görürsünüz lan siz" dediğimi duyar gibiyim..

Her ne kadar aklımın sağ köşesine bir şeyleri sarıp sarmalayıp saklasam dahi kendime bir uyarıda benden olsun; sen sen ol yazmak için durgun olduğun zamanlarını bekleme, hiç çekilmiyorsun çünkü..
Related Posts with Thumbnails