Beklentilerimiz ve Biz İnsanlar

Beklentilerimizi karşılayamayan bir yılı daha geride bırakıp, yepyeni bir yıla ilk adımı attık dün gece yarısı. Ne gariptir ki yine hiç bir beklentimizi tam anlamıyla karşılayamayacak olan bu yıldan da çok istedik, sanki tam bir yıl önce hiçbir şey istememişcesine. Nasıl başlarsak öyle devam eder deyip eğlendik, güldük, gezdik, tozduk vs. Halbuki bugünün dünden tarih dışında pekde bir farkı yok. Bazen öyle oluyorki dün daha güzeldi diyesi geliyor insanın. Aklımın almadığı da bu ya! Dünden ya da bugünden oturduğun, eğlendiğin yerde veya işine geldiği şekilde ne isteyebilirsin ki? Dün, bugün ya da yeni yıl kim ki? Yeni yıl beni anam değil babam değil bir şey isteyeyim ya da isteklerimi karşılasın. Hepimiz olmak istediği kişiyi, yaşamak istediğimiz hayatı ve gerçekleşsin istediğimiz hayallerin peşindeyiz.

- Biz insanlar : "Yeni yıldan aşk, para, sağlık ve mutluluk istiyorum. Savaşlar bitsin, ayrılıklar yerini birlikteliklere bıraksın. X kişisi de artık bana evet desin istiyorum."

- Yeni yıl : "Tamam"
- Yeni yıl : "Lan yürü git işine, aşk istiyormuş da para istiyormuş da, zıkkımın kökündeki bakteriler temizlensin istiyormuş da, benim isteklerim N'olacak? Biriniz çıkıpta 'yeni yıl sen bizden ne istiyorsun' diye sorduğunuz yok. Sanki benim babam lord, hangi birinizin isteğine cevap vereceğim ben ulan"
- Yeni yıl : "Allah versin güzelim başka kapıya"
- Yeni yıl : "Ulan gene mi sen, çok insan gördüm de senin gibi insanı da çok gördüm!"
- Yeni yıl : "Amanın taş yok mu taş"
- Yeni yıl : "Vermiyorum ulan, zorla mı"
- Yeni yıl : "Sen bana versene"

Çocuk gibiyiz, hepimiz yeni yıl annemizmiş gibi bir şeyler isteyip duruyoruz. İsteklerimiz, çocukken karşılığını bulamadığımız beklentilerimizin yandan yemişi ama olsun, hepimiz insan olmanın gerektirdiği en doğal tutumu sergiliyoruz. Her zaman yaşamak olmaz, arada istemekte lazım.
Küçükken annemle pazara çıktığımda isteklerim bitmek bilmezdi. Yokluk nedir bilmediğimden henüz, anneme "şunu da al bunu da al öbürünü de al, şu çocuğun elindekinden de istiyorum, pazarcının karizması hoşuma gitti sen en iyisi bana pazarın tamamını al." Kadıncağız altı üstü "şu çocuğa göre bir şeyler ver beyabicim" demeye beni yanında çanta gibi taşıyordu ama, ben ona eziyetten başka bir şey yapmıyordum. Annem en sonunda benim anladığım dili konuşma zamanın geldiğini anlayınca da ağzımın ortasına iki tane patlatıp "al sana şu alsana bu al sana karizma" deyip beni masum bir kedi yavrusuna dönüştürmeyi pekâla becerebiliyordu. Yokluğun dili yoktu ki bana annemin yerine şamar vurmaktansa bir şeyler anlatabilsin. Önemli olan isteklerimdi benim ve ben isteklerimin elinden tutabilirsem mutlu olacağıma inanıyordum. Yeni yıl geldi ben , daha doğrusu biz insanlar hâla bir şeyler isteyebiliyoruz. Peki hiç düşündük mü ki isteklerimizle İllallah ettirdiğimiz yıllar ne kadar varlıklı? Ne kadar zengin?

Demek ki biten her yılın arkasından gelen yepyeni yıllar o varlık sahibiymiş ki, dünyadaki her kese burs verebiliyor. Ya da yine biz insanlar beklentilerimiz karşılansın diye habire bir şeyler isteyip duruyoruz,verir mi vermez mi o yeni yılın bileceği iş, biz istemeye bakalım. Sonra vay sen istemedin, vay sen istedin de ben vermedim mi demesin.

Serna Cafe


Adımların adımları takip ettiği, her adımın bir adım daha ileri götürdüğü anlarda başladı benim yolculuğum. Bir adım, bir adım daha ilerlerken aldığım yollar taşıdı beni gitmek istediğim yere ya da gitmeyi hayal ettiğim uzak, çok uzak yabancı ellere. Nereye gittiğimi bilmeden attım adımlarımı kimi zaman, adımlamak için adımladım ve adımlayarak ilerledim. Uzaklaştıkça artan özlemlerim, nerdeyim sorusunu anlamama çalıştığım bulunma haline alıştırdı farkına vardırmadan. İlkleri adımlarım heyecan vermeye başlamıştı belki ama, ilerlerken birbirine benzer attığım onca adımlar oldukça fazlalaştı ki, alışmaya başladığım adımlarla ilerlemeye devam etmeye başladım bu defa. Geldiğim yeri hatırlıyorum ama nerden nereye geldiğimi düşündükçe de, etrafıma bakmaktan alıkoyamıyorum kendimi. Biran durup bakındıktan hemen sonrada, acele etmek için ikna etmeye başlıyorum kendimi, daha yürüyecek çok yolumuz var.

Denize paralel yolların tam ortasında tamamlandı benim yolculuğum. Devam ederken unuttum adımlarımı, rafa kaldırdım düşlerimi ve ilerlemeye devam ettim sadece. Uzunca bir süre böyle devam etti bu. Arkadaşlıklarım oldu, uğruna en kıymet verdiğim ne varsa düşünmeden harcayabileceğim türden arkadaşlıklarım. Aşklarım oldu, yüzümde bir aile tebessümünü fazlasıyla yaşatabilcek aşklarım ve hiç birini yaşama fırsatı vermeden düşledim, bir bir idam sehpasında sandalyelerine tekme atarken anladım, uzaktan sevmenin de aşk demek olduğunu. Ne istediysem yaşadım, ne düşlediysem yaptım ve neyi istediysem aldım, fırtınaları içimi kopartan hırçınlıklarıyla doluydu hepsi ama, boğazıma kadar da mutluluğa battım. Bir şehirden bir diğerine gidip geldim, her gidişim bir olay her gelişim bir konu oluverdi zamanla. Yerimden kımıldamasam da uzaklaşmaya, uzaklığım artıkça da kendim gibi olmaktan ayrı kalmaya başladım zamanla. Yok yerden nefesime bir duman dikildi, çekip gitmeyi de bilmedi. Yalnız olduğum, kimse olmasın istediğim anlarımda iki parmağımdan sıkı sıkıya tuttu, bırakmadı. Ne yaptığımı, ne yapmaya çalıştığımı ya da neden yaptığımı düşünmeden çabaladım, çabalarken de ilerledim ve yorgunluğumu yaşadığım, akşam olupta dinlendiğim bir evim oldu zamanla, Serna Cafe..

Surat astığı ne varsa evde bırakıp gelenlerin, seslerin ezgilere karıştığı bir yerde nöbete durdum uzunca bir süre. Üç beş gece nöbetinde tek bir ses dahi duymadım, sesim soluğuma karıştı, uykusuz kaldım. Güneşimi özlerken benden çay isteyen herkese küfrettim, anlamsız gelen yudumlar beni benden dört kilometre uzaklaştırdı. Tek yönlü bir yoldu benimkisi, ya durup dinlenecektim ya da devam edecektim. Ayağımı gazdan hiç çekmedim, hızlandıkça da bilmediğim görmediğim, yaşamadığım, hayatların tam ortasında buldum kendimi. Yolumun uzun olduğunu o an anladım. Üstümde biriken yaşanmış hayatlar, her seferinde başka bir beni katladı, yükseldim. Kat kat biriken yükseklerden düştüm, bir başkasının yerine geçtiğimde. En az biriken yollar kadar uzak özlemleri sahiplerine verirken yaya kaldım. Bana ait ne varsa hepsinin bandrolü açılmamış, beni beklemekten ağaç olmuş, meyve vermeye başlamadan bir yolculuk daha başlamış, heveslerim kursağımda birikmiş.. Bir yudum mutluluk için kapısını çaldığım kimselerse soğuk bir suyun bana daha iyi geleceğini anlatıp durdular. Sustum, her zamankinden farksız dinledim, gözlemledim ama para etmedi, gördüklerini anlattılar, rahat olmadığım sonucuna varıp rahatsız ettiler..

Sonunu bildiğim yollarımı kendim çizdim ve sonu gözüken yollarda kılavuza gerek duymadım. O zaman anladım ki, benden istenen kahvelerin tadı gerçekten de, yapımındaki sütün, kahvenin birarda bulunduğunda bir isteğin karşılığı olabiliyormuş. Köpüğünü yudumlarken, insanların ellerimin sağlığını gülen gözlerinde gördüm. Bir emek bir teşekkürle sahipsiz bırakılmıyorsa eğer, zahmetin anlamsızlığını, insanların mutluluğundan sağlanan geçimle karnımı doyurduğum da anladım. Saat on bir dediğinde kapadım kapılarımı, bütün ışıkları kapadım, her şeyi ve kendimi yerli yerine koydum, bütün ışıkları yeniden yaktım, aydınlık bir yolda ilerlerken hayatı, hayalleri, aşkları, arkadaşlıkları görebilmek için..

Kendi yağında kavrulan ellerim, ellerini bırakmasın diye...

Sen Benim Hiçbir Şeyimsin


Sen benim hiçbir şeyimsin

Yazdıklarımdan çok daha az

Hiç kimse misin bilmem ki nesin

Lüzumundan fazla beyaz

Sen benim hiçbir şeyimsin

Varlığın yokluğun anlaşılmaz

Galiba eski liman üzerindesin

Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak

Dudaklarınla cama çizdiğin

En fazla sonbahar otellerinde

Üniversiteli bir kız uykusu bulmak

Yalnızlığı öldüresiye çirkin

Sabaha karşı öldüresiye korkak

Kulağı çabucak telefon zillerinde

Sen benim hiçbir şeyimsin

Hiçbir sevişmek yaşamışlığım

Henüz boş bir roman sahifesinde

Hiç kimse misin bilmem ki nesin

Ne çok çığlıkların silemediği

Zaten yok bir tren penceresinde

Sen benim hiçbir şeyimsin

Yabancı bir şarkı gibi yarım

Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak

Hiç kimse misin bilmem ki nesin

Uykumun arasında çağırdığım

Çocukluk sesimle ağlayarak

Sen benim hiçbir şeyimsin


Atilla İLHAN

Beş Dakika Mola

Akıp giden zamandan artan bir şey yok, biraz biraz ömrümüz azalıyor sadece, bir de hayallerimiz.. hayalle gerçeği karıştıramadığım zamanlarımın bir köşesinde az soluklanıyorum, epey yol almışım fakat biraz yoldan sapmışım, bu saatten sonrada geri dönmekte olmaz, bir kere başladığım bu yolculuğu tamamlamam lazım, elbette biten her yolculuğum yeni yolculukların habercisi, yeter bu kadar dinlenmek, kalkıp gitme vakti..

Uzun uzun anlatıp sadece yazarak çözüme ulaşmak istediğim bir çanta dolusu soru işareti var kafamda, hepsini yeniden başlatıp oturumunu kapamak istediğim yarı cevaplanmış yarı boş bırakılmış sorular var.. hepsinin neden ve sonucunu yazmak istiyorum, çünkü belki diyorum bu sayede hepsinden kurtulup yerine yenilerinin gelmesine olanak verebilirim.. ilk defa yapmıyorum bunu, daha öncede bir kaç deneyimim oldu, sildim sonra yerine yine aynını koydum yani kendimi yormaktan başka bir şey yapmadım ve yoruldum.. aynı hatayı yapmayacağımdan eminim artık, çünkü o kadar tanıdık gelmeye başlıyor ki olup bitenler "ben bunu biyerlerden hatırlıyorum" dediğimde sadece gülüyorum kendime ve ne acıdır bir insanın kendine gülmesi..

Unutmuyorsam hiçbir şeyi, her tarafım dünün bugünün izleriyle doluysa eğer paylaştığımdandır veyahutta kendimden bir şeyler verebildiğimdendir.. bugünlerde unutmak istediklerim sıkıyor canımı, yaşadım ama insanı pişmanlığına sürüklemek isteyen yaşantılarım oldu, her ne kadar yaşadıklarından bir şeyler öğrense de insan zor oluyor, çok zor.. bu defa kimsenin seni düşünmesine izin vermek istemiyorsun, kendini fazlasıyla düşünen bir sen bu kez daha güçlü.. anlatmaya başladığım vakit aklım dağılıyor, bir maymun iştahlılığı beni yazmak istediklerimin dalına budağına çalıyor ve ben bu yere bere içinde bir şeyleri anlatamıyorum, bildiğim bütün kelimeleri yerli yerine koymak vardı ama bir durgunluktur sarıyor her bir yanımı, susuyorum.. benim bile duymakta zorlandığım konuşmalarım oluyor, farklı tabirle "görürsünüz lan siz" dediğimi duyar gibiyim..

Her ne kadar aklımın sağ köşesine bir şeyleri sarıp sarmalayıp saklasam dahi kendime bir uyarıda benden olsun; sen sen ol yazmak için durgun olduğun zamanlarını bekleme, hiç çekilmiyorsun çünkü..
Related Posts with Thumbnails